27 Şubat 2018 Salı

AHMET KARCILILAR

6 Haziran 1965'te Denizli'de doğdu. 1976'dan itibaren yerel gazetelerde öyküleri yayımlandı. 1987'de Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi'ni bitirdi. 1990-98 yılları arasında pazarlama, finansman ve satış gibi çeşitli alanlardaki iş deneyimlerinin ardından yazarlıkta karar kılarak 1998 yılında Yağmur Hüznü'nü yayınladı. Yine aynı yıl Hayalet Gemi'de öykü ve denemeleri yayımlandı. 

2000 yılında Gülden Kale Düştü, 2001'de Fotoğraf Hikayeleri, 2002'de Akrep ve Semender'i yayımladı. Eserlerinde suç ve polisiye temaları vardır. 2003 yılında bir yayınevinde editör olarak çalışmaya başladı. 2004'te Kitap'ı yayınladı. Yağmur Hüznü isimli ilk romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı.

Eserleri
* Anonim Kitap, 
* Yağmur Hüznü, 
* Gülden Kale Düştü, 
* Akrep ve Semender

Agatha Christie

AGATHA CHRISTIE

1890 yılında doğdu. İngiliz yazar Christie, popüler edebiyatın en önemli isimlerinden biri ve dedektif Hercule Poirot tipinin yaratıcısıdır. Babası Frederick Alvah Millet, Agatha henüz küçük yastayken öldü. Annesi tarafından evde eğitilen küçük kız, yalnız bir çocukluk geçirdi. Küçük yasta öyküler yazmaya başladı. 16 yaşındayken müzik öğrenimi görmek üzere Paris'e yollandıysa da kısa sürede bundan vazgeçti. Ciddi anlamda ilk edebi denemeleri, duygusal konuları ele alan öyküler oldu.

1914'te Archibald Christie adlı bir doktorla evlendi ve yeniden Fransa'ya gitti. Oradayken vakit geçirmek üzere okuduğu dedektif öykülerinin daha iyilerini yazabileceğini düşünerek ilk polis romanı olan The Mysterous Affair at Styles'i (Styles'daki Esrarengiz Olay) yazdı. Kitap çeşitli yayın evinlerince geri çevrildikten sonra 1920'de Bodley Head Yayınevi tarafından kabul edildi. Styles, Agatha Christie'nin ilk Hercule Poirot romanıdır.

Hercule Poirot, zekası, espri yeteneği, keskin gözlemciliği ve Avrupalı inceliği ile seçkinleşen Belçikalı bir dedektiftir. Cinayetleri "küçük gri hücreler" dediği beynini kullanarak çözmesi ve bu arada da İngiliz yüksek sınıfının özel yaşamının saklı yönlerini ortaya dökmesi ile tanınır. Agatha Christie'nin arka arkaya yazmaya başladığı polis romanları Poirot tipine uluslararası ün kazandırdı.

Yazar ayrıca Miss Marple adını verdiği bir tip daha yarattı. Sevimli bir yaşlı kız olan amatör dedektif Miss Marple da çok tutuldu. 1928'de ilk kocasından boşanıp Max Mallowan'le evlendikten sonra birçok ülke gezip görme fırsatı bulan Christie'nin romanları 1930'larda çoğunlukla uluslararası mekânlarda geçmeye başladı. Hayranlarınca her kitabi beğenilmekle birlikte, Agatha Christie'nin edebi kaygılarla yazdığı bazı romanlar eleştirmenlerin de dikkatini çekti. Örneğin Roger Ackroyd Öldürüldü romanının anlatıcısı katilin kendisidir.

On Küçük Zenci ise polis romanının klasikleri arasındadır. Ölümünden sonra yayınlanan Son Perde ise yazar, ilk romanının geçtigi mekân olan Styles'daki eve döner ve cinayeti Harcule Poirot'ya isletir. Agatha Christie, İngiliz töre romanı geleneğinde yazığı polis romanları ile dünya edebiyatında kendine özgü bir yerin sahibi olmuştur. Yazar, 1976 yılında öldü.

Agatha Christie, 1926'da altıncı romanı olan Roger Ackroyd Öldürüldü yayınlanana kadar tanınmış bir isim olmadı. Bu roman yalnız onun değişik tipi dedektif Hercule Poirot'yu ortaya çıkarmakla kalmadı, tamamen farklı cinayet ağıyla dedektif romanlarında bir devrim yarattı.

İngiltere'nin kırsal kesimlerinden Torquay'da doğan ve bu bölgenin özelliklerini romanlarında kullanan Christie bütün yaşamı boyunca, en fazla Orta Doğu'ya olmak özere birçok yolculuk yaptı. Bu, romanlarının bir kısmında da kendini gösterir. Poirot'nun yani sıra Miss Jane Marple'ı da yarattı, bu kişilik Mrs McGillcuddy Ne Gördü gibi bazı romanlarında cinayetleri çözdü. Christie, romanlarının yanında Fare Kapanı ve Davanın Tanığı gibi oyunlar da yazdı.

Dedektifleri

Hercule Poirot: Şişman ve hareket yoksunu bir kişidir. Cinayet işlenir, öldürülecek kimse öldürülür ve Poirot, tam beklendiği anda ortaya çıkar. Zekası, espri yeteneği, keskin gözlemciliği ve Avrupalı inceliği ile seçkinleşen Belçikalı bir dedektiftir.

Miss Jane Marple: Sevimli bir yaşlı kız ve amatör dedektiftir.

Ayrıca, Agatha Christie'nin bazı romanlarında karşımıza çıkan amatör dedektifler Tommy ve Tuppence çifti ile yazar Ariadne Oliver karakterleri de vardır.

Eserleri

16.50 Treni, Acı Kahve, Bağdat'a Geldiler, Beklenmeyen Misafir, Beş Küçük Domuz, Beşinci Kadın, Briç Masasında Cinayet, Büyük Dörtler, Cesetler Merdiveni, Cinayet Alfabesi, Cinayetler, Oteli, Doğu Ekspresinde Cinayet, Elmayı Yılan Isırdı, Farek Kapanı, Filller de Hatırlar, Hercule Poirot İz Üzerinde, Işıklar Sönünce, İskemlede Beş Ceset, Kanatların Çağrısı, Köşkteki Esrar, Mavi Trenin Esrarı, Nil'de Ölüm, Noel'de Cinayet, On Küçük Zenci, Ölüm Diken Üstünde, Ölüm Oyunu, Ölümün Tam Zamanı, Porsuk Ağacı Cinayeti, Roger Acyroyd Cinayeti, Sevimli Örümcek, Sıfıra Doğru, Son Haber, Sonuncu Kurban, Şampanyadaki Zehir, Üç Perdelik Cinayet, Üç Yanlış Üç Ceset, Üçüncü Kız, Ve Perde İndi, Zehiri Kim Verdi

9 Şubat 2018 Cuma

Necmettin Sahir Sılan

Şair, Gazeteci, Bürokrat: Necmettin Sahir Sılan Ailesi, doğumu, resmî görevleri

Ailesinin kökeni Fatih Sultan Mehmed’in Trabzon’u fethettiği sıralarda kumandanı olarak emrinde bulunan Yahya Paşa’ya dayanır. 1896 yılında babasının memuriyeti dolayısıyla bulunduğu Kırklareli’nde doğdu.

Babası, Trabzon’da Hacı Ali Mollazadeler’den İbrahim Efendi’nin oğlu Salih Necati Sahir Bey’dir. Annesi Nevşehir kökenli olup İstanbul’da doğan Melek Hanım’dır.

İlk öğrenimini Bursa ve İstanbul’da yaptı; İstanbul Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul Darülfünun’u Hukuk Mektebi’nden mezun oldu. İlk memuriyetine Meclis-i Mebusan ve Âyan meclislerinde kâtiplikle başladı. 

Daha sonra 1915-1920 yılları arasında Bahriye nazırı ve Şam’da Dördüncü Ordu kumandanı Ahmet Cemal Paşa ve Bandırma’da Beşinci Ordu kumandanı Liman von Sanders’in maiyetlerinde ihtiyat zabitliği, Meclis-i Mebusan Divan-ı Âli Tahkikat Heyeti kâtipliği görevlerinde bulundu. 

16 Mart 1920 yılında İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından işgali, Meclis-i Mebusan üyelerinin tutuklanması ve önemli bir kısmının Malta’ya sürgün edilmesi üzerine Anadolu’da gelişen millî harekete katılmak üzere Ankara’ya gider. 

1920-1927 yılları arasında TBMM Tahrirat ve Varak Kalemi müdürlüğü, Musul müzakerelerinde Heyet-i Murahhasa riyaset kâtipliği, Ali Fethi Bey (Okyar) ve İsmet Paşa (İnönü) Başvekalet Kalem-i Mahsusa Müdürlüğü görevlerini başarıyla yerine getirdi. Bu yıllarda yorucu çalışmaları dolayısıyla sağlığının bozulması üzerine tedavi için Viyana ve Paris’e gitti. Yurda dönüşünde Evrak-ı Nakdiye Komisyonu azası olarak altı buçuk ay Londra’da görevlendirildi. 

Rahatsızlığının tekrar nüksetmesiyle İstanbul’da tedaviye lüzum görülmesi üzerine Başvekalet Kalem-i Mahsus Müdürlüğüne eşdeğer bir görevle İstanbul’da bulunan Ergani Bakır Madeni T.A.Ş hükümet komiserliği görevine atandı. 1927 yılından sonra Ergani Bakır Madeni Şirketi idare meclisi azalığı, Üsküdar-Kadıköy Tramvay Şirketi genel müdürlüğü, İstanbul Vilayeti Umumî Meclisi azalığı ve başkanlık divanı kâtipliği, Bütçe Komisyonu mazbata muharriri ve reisliği, Bakırköy Sümerbank İdare Meclisi azalığı görevlerini yaptı.

TBMM çatısı altında 6. 7. ve 8. dönemlerde Bingöl ve Tunceli’den milletvekilli oldu. Aynı zamanda TBMM Başkanlık Divan kâtibi olarak görev yaptı. Mensup olduğu Cumhuriyet Halk Partisi yönetimiyle anlaşamayarak 15 Mayıs 1950 yılında gazetelerde yayınlanan uzun istifa mektubuyla partisinden ve milletvekilliğinden istifa etti. Bu tarihten sonra emekliliğine kadar olan resmî görevleri TPAO İdare Meclisi azalığı, Adıyaman Pamuklu Dokuma Şirketi İdare azalığı ve Ankara Belediye Meclisi azalığı ve başkan vekilliğidir.

Yazı hayatı, gazeteciliği

Yazı hayatına şiirle başlayan Necmeddin Sahir Sılan’ın ilk çalışmaları Rebab ve Donanma dergilerinde ve Tasvir-i Efkâr gazetesinde çıktı. Hukuk Mektebi’ndeki öğrenciliği sırasında fiilî gazetecilik de yapar. Tercüman-ı Hakikat, Hak, Tanin, Vakit, Zaman, Dersaadet ve İleri gazetelerinde muharrir ve yazı işleri müdürü olarak görevlerinde bulunur. Bunun dışında Tan (İzmir), Servet-i Fünun, Yedigün ve Güleryüz, İnci, Diken mecmualarında şiir ve yazıları yayınlanır. Milli mücadele günlerinde Ankara’da bulunduğu yıllarda Hakimiyet-i Milliye ve Yenigün gazetelerinde millî ve hamasî şiirleri yayınlanır.

Necmeddin Sahir Sılan’ın basılı tek eseri İslam Düşmanları, Bir Esirimizin Defter-i Hatıratından adlı eseri 1332/1916 yılında Cemiyet Kütüphanesi yayınları arasında neşredildi. Müellif bu eserde Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı’nın düştüğü hazin durumu anlatır.

Evliliği, çocukları ve son yılları

Necmeddin Sahir Sılan Boşnak kökenli olup İstanbul’a yerleşen Resulbegoviç ailesinden Cemile Hanım’la 1917 yılında evlenir. Bu evlilikten Cenan, Şadan, Şen Sahir adlarında üç çocuğu olur.

Emekli olduktan sonra eşini kaybeder. Bir süre sonra ikinci oğlunu da kaybettikten sonra kendi deyimiyle “inziva devresi” başlar. Ankara ve daha çok İstanbul’da ikamet eder. bu yıllarda sık sık Amerika’da ikamet etmekte olan kız Şen Sahir’in yanına gider. Ölümünden önce Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin 100. yıldönümü dolayısıyla eş Cemile Hanım’ın anısına kütüphane girişini restore ettirerek 5000’e yakın kitap, mecmua ve dokümanlarını kütüphaneye bağışlar.

Millî Mücadele günlerindeki çalışmalarından dolayı İstiklal Madalyası sahibi olan Necmeddin Sahir Sılan doksan üç senelik uzun bir ömürden sonra 1992 yılında vefat eder.

Necmeddin Sahir Sılan’ın Hatıraları

Osmanlı’nın son dönemiyle Cumhuriyet döneminde fiilî çalışmayı bırakana kadar önemli görevlerde bulunmuş Necmeddin Sahir Sılan hatıralarını yazmak konusunda pek gönülsüz davranmıştır. 

Tarih Konuşuyor dergisini sahibi Cemal Kutay’ın hatıralarını yazması konusunda “açık mektup”la ısrarlı davetine sonunda cevap vermiş ve hatıralarını yazması konusunda “sırların masuniyeti aleyhine hareket etmiş olmamak, büyük Mustafa Kemal Atatürk hakkında herhangi bir suretle yanlış bir telakkiye vesile vermemek ve “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun”un şümulüne itilebilecek vaziyetten kaçınmak, demokratik esaslara aykırı bulunan “Tedbirler Kanunu”nun şümulü dairesinde mütalâa edilebilecek herhangi bir harekette bulunmamak, çoğu ebediyet âlemine göçmüş bulunanların hatıralarını incitebilecek veya öyle bir telâkkiye yol açabilecek herhangi bir mülâhaza ve mütalâadan sakınmak, hayatta olanlar hakkındaki bazı bilgiler yüzünden eski dostlar aşinalarla herhangi bir polemikten uzak kalmak, içinde yaşanılan hadiseleri naklederken mütevazı şahsımı ilgilendiren konularda kendimden bahsetmek zaruretiyle karşılaşmamak” gibi sebepler ileri sürmüştür.

Elinizdeki kitap Necmeddin Sahir Sılan’ın hatıralarının II. Meşrutiyet ve sonrasına ilişkin bölümünü içerir. Hatıraların neşri Tarih Konuşuyor dergisinin Mart 1966 tarihli 26. sayısında başlar; 36. sayısında biter. Başlangıçta Cemal Kutay’a cevap olarak yazılan ve müellifin özgeçmişine ait bilgileri içeren hatıratta daha sonraki bölümlerde ise Osmanlı’daki hürriyet mücadelelerine ve Meşrutiyet sonrasındaki siyasî gelişmelere kısaca değinilir. Necmeddin Sahir Sılan daha çok kendisinin kâtip olarak bulunduğu ve İttihatçıların yargılandığı 1918 Divan-ı Âli’sindeki gözlemlerini kaleme alır.

Tefrikayı yayına hazırlarken dilinde küçük imla değişiklikleri hariç herhangi bir sadeleştirmeye gitmedik. Hicrî tarihlerin yanında miladî takvimi de gösterdik. Gerekli gördüğümüz yerlerde koyduğumuz dipnotları hazırlayan anlamında (H.) şeklinde gösterdik.

Son olarak tarihi aydınlatacak en ufak bilgi kırıntısının bile neşrinde yarar gördüğümüzü belirterek bu hatıraların kitaplaşmasında desteklerini esirgemeyen Sayın Şen Sahir Sılan’a, yayın aşamasındaki katkılarıyla DBY Yayınları’nın Genel Yayın Yönetmeni, dostum Ersan Güngör’e teşekkür ediyorum.

İsmail Dervişoğlu

Bulgurlu, 2010

KİTAPLARI:
2. Meşrutiyet ve Sonrası Hatıralarım

8 Şubat 2018 Perşembe

Hüseyin Rauf Orbay

Hüseyin Rauf Orbay (27 Temmuz 1881, İstanbul - 16 Temmuz 1964, İstanbul), Türk asker, siyasetçi. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, Kurtuluş Savaşı'nda ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde önemli görevlerde bulunmuştur. Trablusgarp ve Balkan Savaşları'nda gösterdiği başarıdan ötürü "Hamidiye Kahramanı" olarak tanındı. 1918 Ekim'inde Osmanlı Devleti'nin Bahriye Nazırı olarak görev yapan Orbay, devletin çöküş belgesi olan Mondros Mütarekesi'ni hükûmet adına imzalayan kişidir.

Kurtuluş Savaşı sırasında 12 Temmuz 1922-4 Ağustos 1923 tarihleri arasında Türkiye'nin başvekilliğini üstlendi; İsmet Paşa ve Fevzi Paşa'dan sonra Türkiye'nin üçüncü başbakanıdır.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurucularındadır. İzmir Suikastı davasında idamla yargılanmış, on yıla mahkûm edilmiştir. 1939'da politikaya dönen Orbay, Kastamonu mebusluğu ve Londra büyükelçiliği yapmıştır.

Hayatı
1881'de İstanbul'da Cibali semtinde dünyaya geldi. Babası, Abhaz kökenli Bahriye Birinci Feriki (Oramiral) ve Ayan Meclisi azası Mehmet Muzaffer Paşa; annesi Kürt aşiret reislerinden Bedirhan Paşa'nın kızı Rüveyde Hanım'dır.

Babasının görevi nedeniyle orta öğrenimini Trablus Askeri Rüştiyesi'nde yaptıktan sonra İstanbul'a döndü. Heybeliada Bahriye Okulu'nu 1899'da bitirip deniz kuvvetlerine katıldı.

Askeri kariyeri
Güverte mühendisi (teğmen) rütbesiyle askeri yaşamına başlayan Hüseyin Rauf 1901'de üsteğmenliğe, 1904'te yüzbaşı rütbesine yükseldi. 1904'te Mesudiye zırhlısına atandı. 1905-1911 arasında gemi satın alma, gemi inşa tezgâhlarını inceleme gibi görevlerle Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Almanya'da bulundu. 1907'de kolağalığına (kıdemli yüzbaşı) yükseldi. 13 Kasım 1907'de sağkolağası (ön yüzbaşı) olarak 31 Mart Ayaklanması sebebiyle İstanbul’a gelen Hareket Ordusu'nun faaliyetlerine katıldı. Bu harekât sırasında Mustafa Kemal ve İsmet Bey ile tanıştı.


25 Mayıs 1909’da Hamidiye Gemisi komutanlığına atandı Arnavutluk Ayaklanmasının bastırılmasında rol oynadı. 1911 Türk-İtalyan Savaşı’nda Trablusgarp'a ikmal sevkiyatında görev aldı. Balkan Savaşları başladığında Hamidiye kruvazöründe süvari idi.

I. Dünya Savaşı
I. Dünya Savaşı'nda İran ve Irak'ta Osmanlı gizli örgütü Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir görevlisi olarak bulundu. Kerkük'te iken yarbaylığa terfi etti; Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı'na atanınca İstanbul'a döndü. 1917'de Bahriye Nazırı Cemal Paşa ile birlikte Alman İmparatoru II. Wilhelm'ı ziyaret etti. Dönüşte kalyon kaptanlığına (albay) yükseltildi. Savaş boyunda Deniz Kurmay Başkanı sıfatıyla bu görevde kaldı. Brest Litovsk Barış Konferansı'nda Deniz Kuvvetleri delegesi olarak Osmanlı'yı temsil etti.


Bahriye Nazırlığı
Rauf Bey, savaşın kaybedilmesi ve İttihat ve Terakki hükûmetinin istifa etmesinden sonra kurulan Ahmet İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığı görevine getirildi ve Osmanlı Devleti'nin çöküş belgesi olan Mondros Mütarekesi'ni hükûmet adına imzalamak zorunda kaldı. Bahriye Nazırlığı, onun son askeri görevi oldu.


Siyasi kariyeri
Millî Mücadeleye katılması
Rauf Paşa, Ahmet İzzat Paşa kabinesinin çekilmesi üzerine Bahriye Nazırlığı’ndan ayrıldı ve Anadolu'daki Millî Mücadele hareketine katıldı. 8 Haziran 1919'da Ankara'ya ulaştı. Mustafa Kemal Paşa'ya katılmak üzere Ali Fuat Paşa ile birlikte Amasya’ya geçtiler. 


22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi'ni imzaladılar.

Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Erzurum'a giden Rauf Bey, Erzurum Kongresi'nde Heyet-i Temsiliye Başkan vekili idi. Ardından Sivas'a geçti ve Sivas Kongresi başlamadan önce kongrenin başkan yardımcılığına getirildi. İstanbul'daki Son Meclis-i Mebusân toplantısına Heyet-i Temsiliye adına katılacak delege olarak seçildi.

Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı
Hüseyin Rauf Bey, Sivas Kongresi'nden sonra Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na Heyet-i Temsiliye adına katılmak üzere Hüsrev Gerede ile birlikte İstanbul'a gitti. Mecliste Felah-ı Vatan grubunun kurulmasına önderlik etti. 16 Mart 1920'de meclisin İngiliz kuvvetleri tarafından basılmasından sonra tutuklanan Rauf Bey, 22 Mart 1920'da Malta'ya sürgüne gönderildi.


Rauf Bey, Malta'da 20 ay süren tutuklu kaldıktan sonra İnebolu'da Binbaşı Rawlinson'la mübâdele edildi. 15 Kasım 1921'de Ankara'ya gelen Rauf Bey, Sivas milletvekili sıfatı ile TBMM'ye katıldı.

Başvekillik
21 Kasım 1921’de Nafia vekilliği (Bayındırlık Bakanlığı) ve Meclis ikinci başkanlığı görevlerine getirilen Rauf Bey, 14 Ocak 1922'ye kadar bu görevlerde kaldı.

30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi öncesinde Fevzi Paşa'nın yoğun çalışmaları sebebiyle TBMM İcra Vekilleri Heyeti Başkanlığı görevine geldi ve 12 Temmuz 1922-4 Ağustos 1923 arasında TBMM İcra Vekilleri Heyeti Başkanlığı yaptı.

Kurtuluş Savaşı'nın Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmasının ardından başlayan Lozan Barış Konferansı sırasında İsmet Paşa’nın üstlendiği Millî Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarına vekalet etme görevi Rauf Bey'de idi. Lozan görüşmeleri sırasında bazı hükûmet kararlarının dışına çıktığı için İsmet Paşa'ya sözleşmeyi imzalama yetkisini vermemesi iki devlet adamının arasını açtı. İsmet Paşa'ya gerekli yetkiyi TBMM reisi Mustafa Kemal verdi. Lozan Anlaşması’nın imzalanmasından sonra Rauf Bey başbakanlıktan istifa etti.

İzmir Suikastı davası
İkinci dönemde İstanbul milletvekili olarak mecliste yer alan Rauf Bey, Halk Fırkası'ndan bağımsız bir politika takip etmeye başladı. 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulduğunda Rauf Bey, daha önce İkinci Grupta başlattığı muhalefetini bu toplulukta sürdürdü. Parti, 3 Haziran 1925'te kapatılıp, yönetici kadro, 17 Haziran 1926'daki İzmir Suikasti olayıyla ilgili görülerek yargılandı. Yargılama sırasında Rauf Bey, tedavi için Viyana'da bulunmaktaydı. 


Mahkeme on yıl kalebentliğe, medeni haklardan mahrum edilmesine ve mallarının haczine hüküm verdi. Rauf Bey hakkındaki suçlamaları ve kararı kesinlikle kabul etmedi, kararı temyiz imkanı olmadığı için de yurda dönmedi. Yurt dışına kaldığı dönemde Birleşik Krallık, Hindistan, Çin ve Mısır'da bulundu. 

1933'te çıkan af kanunundan yararlanmayı "...benim asla ve hiçbir suretle en ufak bir cürümle dahi suçlu olmadığım için, ilan edilen aftan katiller ve şakiler gibi faydalanmayı düşünmem mümkün değildir" diyerek reddetti. Eniştesinin 1935'te vefatı üzerine ailesinin ısrarıyla yurda döndü. Yeniden politikaya atılarak 1939 yılında TBMM'nin altıncı döneminde Kastamonu'dan milletvekili seçildi; ancak Cumhuriyet Halk Partisi'ne katılmadı.

Eski sürgün mahkûmiyeti ile ilgili 12 Aralık 1940 tarihinde Millî Müdafaa Vekaleti aleyhine dava açtı. Gayesi, murur-u zaman bahanesiyle ele alınmayan mahkûmiyetin haksızlığının tescil edilmesi idi. Askeri Temyiz Mahkemesi 23 Temmuz 1941 tarihli 1342 Esas sayılı kararı ile bunu tescil etti.

VI. Dönem Kastamonu Milletvekili seçilmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında 1942'de Londra Büyükelçiliği'ne getirilmesi nedeniyle 16 Mart 1942 tarihinde Milletvekilliğinden istifa etmişti. Büyükelçilik görevinden de 1944 yılında kendi isteği ile ayrıldı ve bir daha devlet görevi kabul etmedi. Hayatının geri kalanın hayatını üniversitelerde ders ve konferanslar vererek ve seyahatlere çıkarak geçirdi. 1964 yılında İstanbul'da geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti. Mezarı Erenköy Sahrayıcedid Mezarlığı'ndadır.

HatıralarıRauf Orbay'ın siyasi hatıraları Feridun Kandemir tarafından haftalık Yakın Tarihimiz dergisinin çeşitli sayılarında yayımlandı. 1965 yılında Feridun Kandemir, Hâtıraları ve Söyleyemedikleri İle Rauf Orbay adlı kitabı yayımladı. Bu hatıralar 1993'te, Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni -Siyasî Hatıralarım, adıyla iki cilt halinde, 2003 yılında ise, Siyasî Hatıralar adıyla tek cilt halinde tekrar yayınlanmıştır.


Hakkındaki kitaplarNurer Uğurlu, Gizli Belgelerle Rauf Orbay, İsmet İnönü Kavgası, 2005
Hüseyin Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, 2003
Nur Özmel Akın, Rauf Orbay'ın Londra Büyükelçiliği, 1942-1944, 1999
Cemal Kutay, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Yüzyılımızda Bir İnsanımız: Hüseyin Rauf Orbay (5 cilt), 1992
Hüseyin Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, 1993
Erberk İnam, Rauf Bey, 1965
Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söylemedikleri ile Rauf Orbay, 1965

Doktor Nâzım Bey (Selanikli)

Doktor Nâzım Bey, Selanikli Nâzım (1870 – 26 Ağustos 1926), Türk doktor, siyasetçi ve Fenerbahçe Spor Kulübü'nün eski başkanıdır.

İttihat Terakki Cemiyeti’nin önde gelenlerinden. Cemiyetin kurulmasında, teşkilatlanmasında, Meşrutiyeti yeniden kurmasında önemli rol almış birkaç yönetici arasındadır. 

1893 yılında gittiği Paris’te 14 yıl boyunca cemiyetin gelişmesi için çalıştı. 1907 yılında İzmir ve Selanik’e geçerek Meşrutiyetin ilanı için mücadele devam etti; bunu başaran ekibin içinde yer aldı. I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar cemiyette verilen bütün kararlarda söz sahibi oldu.

1916-1918 yılları arasında, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığını yürüttü. Osmanlı Devleti’nde son Talat Paşa hükümeti içinde Maarif Nazırı olarak yer aldı. Devletin yenilgisi ile biten I. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’ya kaçtı ve 1922’de yurda dönebildi. 

Çeşitli siyasi etkinlikleri nedeniyle daha önce üç kez idam cezası alan Doktor Nâzım, son olarak 1926’da Atatürk’e karşı düzenlen İzmir Suikastı’ndan ötürü yargılandı ve idam edildi.

Yaşamı
1870’de Selanik’te dünyaya geldi. Babası Hacı Abdülhami Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır. Babasını henüz bebekken kaybetti. Rüştiye eğitimini Selanik’te tamamladıktan sonra 1887’de İstanbul Askeri Tıbbiye İdadisi’ne girdi. 

Bu okuldaki üç yıllık eğitimin ardından Mekteb-i Tıbbiyeyi Şahane’ye (Askeri Tıp Akademisi) girdi. Tıp eğitimi sırasında İttihad-i Osmani Cemiyeti'ne katıldı. Öğrenimi sürmekte iken 1894 yılında tıbbiye öğrencilerinden Ahmet Verdani ve Ali Zühtü Beylerle birlikte cemiyet tarafından Paris’e gönderildi.

Avrupa yılları
Doktor Nâzım ve arkadaşları, Paris’e kendilerinden 5 yıl önce gelen ve Abdülhamit’e karşı muhalefet eden Ahmet Rıza Bey ile ilişki kurmak;ona Cemiyeti yurt dışında temsil etmesini önermekle görevlendirilmişti. 

Doktor Nâzım, Avrupa’daki Jön Türkler ile Osmanlı’daki muhalif gençlerin “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti” adı altında birleşmesine öncülük etti. Cemiyetin başkanlığını Ahmet Rıza üstlendi; cemiyetin yayın organı Meşveret Gazetesi’ni birlikte çıkardılar. 

Doktor Nâzım yarım kılan tıp eğitimini Paris’te tamamlayarak jinekolog doktor oldu; Paris hastanesinde göreve başladı.

1896 yılında II. Abdülhamit, İttihatçıların darbe yapacağına ilişkin bir istihbarat üzerine bir yandan İstanbul’da büyük bir tutuklama operasyonu düzenlerken diğer yandan Fransız hükümetine Paris’teki İttihatçıları sınırdışı etmesi için baskılarını arttırmıştı. Bu baskılar sonucu Doktor Nâzım ve arkadaşları Fransa’dan sınırdışı edildi. 

Belçika'da eylemlerine devam eden örgüt, yine II. Abdülhamid'in ısrarlarıyla buradan da sınırdışı edilince İsviçre'ye geçti. Dr. Nâzım, burada Tunalı Hilmi, Abdullah Cevdet gibi isimlerin de aralarında bulunduğu aydınları örgüte kazandırdıktan sonra, kaçak olarak Paris'e gitti.

Cemiyetin 1896’da Paris’te düzenlediği olağanüstü toplantıda Mizancı Murad'ın başkan seçilmesinden sonra cemiyetin merkezi Cenevre’ye taşındı ancak Mizancı Murad ile anlaşamayan Ahmet Rıza'nın Paris'te kalıp Fransızca Meşveret'i yayınlaması uygun görülmüştü. 

Dr. Nâzım da onunla birlikte Paris'te kaldı. Zamanla anlaşmazlıkların artması üzerine cemiyet üyeleri, Ahmet Rıza ve Doktor Nâzım'ın cemiyetten çıkarılmasına karar verip bunu Mizan'da yayınladılar (bu gelişme üzerine Mizancı Murad başkanlığı bırakmak zorunda kalmış; yerine Çürüksulu Ahmet Bey getirilmiştir). 

Cemiyet, kısa süre sonra dağılma sürecine girdi; Haziran 1897'de II. Abdülhamit'in serhafiyesi Ahmet Celaleddin Paşa ile cemiyet namına görüşen Mizancı Murad, padişah affı ile İstanbul'a dönünce onu Türk sefaretlerinde görev kabul eden diğer Jön Türkler izledi. Doktor Nâzım, Sultanın tekliflerini kabul etmeyip geriye kalan bir avuç hürriyet yanlısından birisiydi. Arkadaşları ile birlikte Meşveret'i yayınlamayı sürdürdü.

Jön Türkler'i birleştirmek amacıyla Prens Sabahattin'in girişimiyle 4-9 Şubat 1902'de Paris'te ilk Jön Türk Kongresi'nde Dr. Nâzım, “Prens Sabahattin'ci” grupla düşünsel ayrılığa düştü. Prens Sabahattin ve Ali Kemal Bey'lerin başını çektiği grup, düzenlenecek bir ihtilal için başka devletlerin işbirliğini uygun görüyor, Ahmet Rıza ve Doktor Nâzım ise bunu kabul etmiyordu. Kongre, bir karar alamadan dağıldı. Aynı tarihlerde İstanbul'da Dr. Nâzım hakkındaki ilk idam kararı verildi.

Selanik ve İzmir
1907 yılında Prens Sabahattin “Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti” adıyla yeni bir dernek kurarken Dr. Nâzım, Bahattin Şakir ile birlikte “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti”’nin başını çekti. Aynı yıl merkezi Selanik olan “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti”’nin daveti üzerine Rum komitacıların yardımıyla Selanik'e geçti. 

İstibdat yönetimine karşı Paris’teki sivil örgütlenmenin yanı sıra Selanik’te askeri bir örgütlenme oluşmuştu. İki örgüt 27 Eylül 1907'de imzalanan bir belge birleştirildi. Dr. Nâzım, “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti” adının kullanılmasını kabul ettirdi.

Dr. Nâzım, Selanik’teki cemiyet ile yakınlaşması sonucu hürriyetin dağa çıkarak kazanılacağına kanaat getirdi. Rumeli’deki ayaklanmaları bastırmak için İzmir’den Selanik’e ordu gönderilmesini emredilince İzmir’deki askerler arasında örgütlenmeyi sağlamak için “Tütüncü Yakup Ağa” kimliğiyle İzmir'e gidip dükkân açtı. Bu dükkanda propaganda faaliyetleri yürüttü; birçok genci cemiyetin yeminli üyesi yaptı.

Makedonya'daki Kolağası Niyazi Bey ve ardından Binbaşı Enver Bey’in dağa çıkıp ihtilali başlatmasından sonra bölgeye gönderilen İzmir ordusunun ilk taburları Selanik rıhtımına çıktıklarında ihtilale katıldılar. 23 Temmuz 1908’de Makedonya’nın Köprülü Hükümet Konağı önünde İkinci Meşrutiyet ilan edildi. O sırada Milas’ta bulunan Doktor Nâzım, ihtilal haberini alınca Selanik’e geçti; diğer yöneticiler gibi Londra Oteli’nin balkonundan nutuk verdi.

II. Meşrutiyet
Dr. Nâzım, Meşrutiyet’in ilanından sonra “Anadolu vilayetleri Umumi Valisi” görevine getirildiği için İzmir’e döndü ancak aktif görevde yer almak yerine perde arkasında kalmayı istiyordu. Bu nedenle bir süre Selanik Belediye Hastanesi Baştabibi olarak çalıştı, ancak cemiyet merkez komitesinin sürekli üyesi olup 1911’e kadar cemiyetin genel sekreterliğini yaptı.

31 Mart İsyanı
31 Mart İsyanı'ndan sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın iktidar olmasıyla başlayan ittihatçı avı sırasında 9 Kasım 1912'de Yunanistan'da yakalandı.
Bâb-ı Âli Baskını'nın ardından iktidara gelen ittihatçıların çabalarıyla serbest bırakıldı ve yurda döndü.

1912-1918
Doktor Nâzım, cemiyette çeşitli komisyonların yanında 1916 yılında Fenerbahçe SporKulübü’ne de başkanlık etti. Celal Sahir Bey ile birlikte İzmir’de “Halka Doğru” Dergisi'ni çıkardı.


Maarif Nazırlığı
1918’de yeni kurulan hükümette, istememesine karşın kısa bir süre Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı)ı oldu. Almanya'nın yenilmesinden sonra hükümet düştü; parti ise kendisini feshetme karar aldı.


Almanya ve Rusya
Üst düzey İttihatçılar, bir Alman denizaltısı ile Kasım 1918 başında Almanya’ya kaçarken aralarında bulunanlardan birisi de Dr. Nâzım idi. 5 Temmuz 1919'da işgal kuvvetlerinin baskısı ile Divan-ı Harbi Örfü tarafından gıyabında ikinci idam kararı çıktı.

Sırasıyla Talat Paşa, Sait Halim Paşa, Bahattin Şakir, Cemal Azmi Bey ve Cemal Paşa Ermeni suikastçılar tarafından öldürüldü. Dr. Nâzım, Talat Bey’in katilinin cezalandırılması, Paşa’nın bir büstünün yapılması için uğraş verdi. Bu arada, Avrupa'da verimsiz olduğunu, Ankara'ya geçmek istediğini Mustafa Kemal Paşa'ya birden çok kez yazdıysa da cevap alamadı. 

Bunun hayal kırıklığı ile Moskova’ya Enver Paşa’nın yanına gitti. Sakarya Meydan Muharebesi’nin kazanıldığı haberi gelince Enver Paşa ile yolları ayrıldı. Şair Nâzım Hikmet’in de yardımıyla hatıralarını yazmaya başladı ama tamamlayamadı ve yayınlayamadı.

Enver Paşa Bolşevikler ile çarpışınca Ruslar’ın kendisini Moskova’dan uzaklaştırmak istemesi üzerine Almanya’ya gitti. Ancak Almanya’da, Ermeni komitacılar tarafından öldürülme riski vardı. 1922’de Dr. Nâzım’ın İzmirli dostlarının ricası sonucu Mustafa Kemal, yurda dönüşüne izin verdi.

Yurda dönüşü ve idamı
1922’de İzmir'e yerleşen Doktor Nâzım siyasetten elini eteğini çekti. Cumhuriyetin ilanından sonra da bacanağı dışişleri bakanı Doktor Tevfik Rüştü Aras başta olma üzere eski İttihatçılarla görüşmeye devam etti.

1926 Atatürk'e karşı düzenlenmesi planlanan İzmir Suikastı'nın ardından tutuklandı. İstiklâl Mahkemesi'nde yargılandı. Üçüncü kez idama mahkûm edildi. 26 Ağustos 1926'da idam edildi.

Çerkes Mehmed Reşit

Doktor Mehmed Reşid Bey (Şahingiray) (8 Şubat 1873-6 Şubat 1919), İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi doktor ve I. Dünya Savaşı sırasında Diyarbekir Valisi olan Osmanlı asker ve devlet adamıdır.

Mehmed Reşid 8 Şubat 1873'te Kafkasya'da bir Çerkez ailesinde dünyaya geldi. 1874 yılında Rus baskıları sonucu ailesi Osmanlı İmparatorluğu'na göç etti.


Mehmed Reşid öğrenimini İstanbul'da Gülhane Askerî Tıp Akademisi'nde tamamladı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucularından biri oldu. 

1894 yılında Haydarpaşa Askerî Hastanesi'ne Düring Paşa'nın yardımcısı olarak atandı. 1897 yılında devrimci faaliyetleri nedeniyle tutuklanarak Trablusgarp'a sürüldü. Burada doktorluk yaptıktan sonra 1908 Jön Türk Devrimi'nin ardından İstanbul'a geri döndü. 

Daha sonra 1909 yılında ordudan ayrılarak İstanköy kaymakamlığı ile Humus, Kozan, Rize ve Karesi mutassarıflığı yaptıktan sonra 1915 yılında Diyarbekir Valisi olarak atandı.

Mehmet Reşid Bey Diyarbekir Valisi olduğu dönemde Ermenileri tehcir sırasında soykırıma uğratmak suçlamasıyla Bekirağa Bölüğü'ne hapsedildi ve idama mahkum edildi. 25 Ocak 1919 tarihinde hapisten kaçtı ve 6 Şubat 1919 tarihinde polis tarafından yakalanmak üzereyken tabancayla başına sıkarak intihar etti.

Abdullah Cevdet

Abdullah Cevdet 9 Eylül 1869 tarihinde Arapkir'de doğdu. İlköğrenimine burada tamamladıktan sonra Elazığ Askeri Rüştiyesi'nde eğitim gördü. Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisi'nden mezun olduktan sonra Mektebi-i Tıbbiye'ye girdi. 

Öğrencilik döneminde arkadaşlarıyla birlikte İttihad-ı Osman cemiyetini kurdu. Yaptığı çalışmalar sebebiyle birçok kez tutuklandı. Diyarbakır'da çalıştığı dönemde başta Ziya Gökalp olmak üzere birçok kişiyi kurduğu cemiyete kaydetti.

İstanbul'a döndüğünde yaptığı siyasi faaliyetler sebebiyle yeniden tutuklandı ve Balkanlar Kurulu kararıyla Libya'nın Trablusgarp şehrine sürüldü. Burada da çalışmalarını sürdüren Abdullah Cevdet Mizan ve Meşveret dergilerine yazılar gönderdi. Daha sonra hükümet tarafından devlet aleyhinde eylemler yapmak gerekçesiyle Fizan'a sürüldü. 

Fakat buradan kaçarak Tunus'a gitti. Buradan Fransa'nın Paris şehrine giderek Jön Türkler grubuna katıldı. Öte yandan farklı gazete ve dergilerde çeşitli yazılar yazdı. 20 Ekim 1904 tarihinde İsviçre'den sınır dışı edilince Mısır'a giderek eylemlerine bu bölgede devam etti. İslam düşmanı Reinhart Dozy'nin yazdığı Essai Sur l'histoire de l'İslamisme kitabını türkçeye çevirerek yayınlamıştır.


Kitapta yer alan Hz Muhammed (s.a.v)' karşı yer alan saygısız ifadeler müslüman kesim tarafından büyük tepki toplamıştır. Kendisine Allah Düşmanı anlamına gelen Adüvvullah Cevdet lakabı verilmiştir. 

Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinin ardından yeniden İstanbul'a döndü. Çıkarmaya devam ettiği İctihad dergisi İslam aleyhinde yazılar yazıldığı gerekçesiyle pek çok kez kapatıldı. Bunun yanında İngiliz Muhibler Cemiyeti'ni kurdu. Ayrıca İngilizler ile işbirliği yapan Kürdistan Teali Cemiyeti'nde de yer aldı. İctihad dergisinde Milli Mücadele'yi öven yazılar yazarak itibar kazanmaya çalıştı. 

Öte yandan Türkiye'nin nufus politikasıyla ilgili yazdığı bir yazıda Neslimizi ıslah etmek, kuvvetlendirmek için Avrupa'dan ve Amerika'dan damızlık erkek getirmek gerekir! şeklinde ifadeler kullanmıştır. 

Yaptığı bu açıklama ülke genelinde büyük bir nefret ve öfke ile karşılanmıştır. Yaşamının son yıllarını tek başına geçirdi. Abdullah Cevdet, 29 Kasım 1932 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybetti.

7 Şubat 2018 Çarşamba

A. M. Celal Şengör

A. M. Celâl Şengör 24 Mart 1955’te İstanbul’da doğdu. 1973 yılında Robert Academy’yi bitirdi.
1978’de State University of New York at Albany’den jeolog olarak mezun oldu. 1979’da master,
1982’de de aynı üniversiteden doktora aldı. 
1981’de İTÜ Maden Fakültesi, Genel Jeoloji Kürsüsü’ne asistan oldu. 
1984 yılında Londra Jeoloji Cemiyeti’nin “Başkanlık Ödülü”nü. 
1986’da TÜBİTAK’ın Bilim Ödülü’nü aldı. Aynı yıl İTÜ Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı’nda doçent oldu.
1988’de Neuchâtel Üniversitesi Fen Fakültesi’nden şeref bilim doktoru (Docteur es Sciences honoriscausa) pâyesi aldı. 
1990 yılında Academia Europa’ya ilk Türk üye olarak seçildi, aynı yıl Avusturya
Jeoloji Servisi muhabir üyesi, 1991 yılında Avusturya Jeoloji Derneği şeref üyesi oldu. 
1991 yılında Kültür Bakanlığı’nın Bilgi Çağı Ödülü’nü kazandı. 1992 yılında İTÜ Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı’nda profesörlüğe yükseltildi. 
1993 yılında Türkiye Bilimler Akademisi kurucu üyesi oldu, Akademi konseyine seçildi. Aynı yıl TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeliğine seçildi. 
1994 yılında Rusya Doğa Bilimleri Akademisi üyeliğine, Fransız ve Amerikan jeoloji dernekleri şeref üyeliğine seçildi, ayrıca kendisine Fransız Fizik Cemiyeti ve École Normale Supérieure Vakfı tarafından Rammal Madalyası verildi. Şengör 1997 yılında Fransız Bilimler Akademisi tarafından yerbilimleri dalında büyük ödül (Lutaud Ödülü) ile taltif edildi. 
1998 Mayıs ayı içerisinde Şengör, Collège de France’da misafir profesör olarak bir kürsü işgal etti, burada “XIX. yüzyılda tektoniğin gelişmesine Fransız jeologlarının katkısı” konulu bir ders verdi ve 28 Mayıs 1998’de Collège de France’ın madalyasını aldı. 1999’da Londra Jeoloji Cemiyeti kendisine Bigsby Madalyası’nı tevcih etti. 
2000 yılının Nisan ayında Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Bilimler Akademisi yabancı üyeliğine seçilen ilk Türk oldu. 2004’te American Philosophical Society üyeliğine, 2006’da Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi’ne, 2012 yılında da Leopoldina Alman Ulusal Bilimler Akademisine yabancı üye olarak seçildi. 
2010 yılında Geologische Vereinigung kendisine Gustav- Steinmann Madalyasını tevcih etti. Şengör, Collège de France dışında İngiltere’de Oxford (Royal Society Araştırıcı bursuyla), ABD’de California Institute of Technology (Moore Distinguished Scholar olarak) ve Avusturya’da Salzburg Lodron-Paris Üniversitesi’nde misafir profesörlük yapmıştır.

Şengör jeolojide bilhassa yapısal jeoloji ve tektonik dallarındaki çalışmaları ile ün yapmıştır. Bu konuda 16 kitap, 235 bilimsel makale, 195 tebliğ özeti ve pek çok popüler bilim makalesi, tarih ve felsefe ile ilgili de iki kitap ve 500’e yakın deneme yayınlamıştır. Şengör ayrıca pek çok uluslararası dergide editör, yardımcı editör ve yayın kurulu üyeliği yapmıştır ve yapmaktadır.

Şengör 1986 yılında Oya Maltepe ile evlenmiştir. Tek çocuğu olan oğlu H. C. Asım Şengör 1989 yılında dünyaya gelmiştir.

Abdulhak Şinasi Hisar

(1888) yılında İstanbul'da doğmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yayımlanmış ilk yazın dergilerinden olan Hazine-i Evrak'ı (1881-1882) çıkaran Mahmut Celâlettin'in oğludur. Tanzimat Edebiyatı'nın iki ünlü şairinin (Şinasi ve Abdülhak Hâmit) adları verilmiştir. Daha küçük yaşlarda bir Fransız mürebbiyeden Fransızca, komşuları olan Tevfik Fikret'ten de Türkçe dersleri almış, ilkokuldan sonra öğretimini Mekteb-i Sultanî'de (Galatasaray Lisesi'nde) tamamlamıştır (1898-1905). Daha sonra Paris'e giderek Ecole Libre des Sciences Politiques'te okumuştur (1905-1908). Meşrutiyetin ilanından sonra yurda dönmüş, uzun süre özel şirketlerde çalışmıştır (1909-1930). Daha sonra Ankara'ya giderek Balkan Birliği Cemiyeti Umumî Kâtipliği ve Dışişleri Bakanlığı Danışmanlığı görevlerinde bulunmuştur (1931-1948). Son yıllarında İstanbul'da bazı kurumların İdare meclisi üyeliklerinde bulunmuş, İstanbul'da ölmüştür (3 Mayıs1963).

Abdülhak Şinasi Hisar, Cevdet Kudret'in belirttiği üzere Meşrutiyet Döneminin Ahmet Haşim, Refik Halit, Hamdullah Suphi, Yahya Kemal, Yakup Kadri gibi şair ve yazarlarıyla aynı kuşaktan olmasına, çoğuyla okul sıralarından başlayan arkadaşlıklar kurmasına rağmen, yazmaya onlardan çok sonra başlamıştır. Önce Birinci Dünya Savaşı sonlarında bazı dergilerde şiirleriyle görünmüş ( 1918), sürekli olarak yazmaya ise Mütareke döneminde yönelmiştir. Bu dönemde Dergâh (1921), Yarın (1921) dergilerinde şiir ve eleştiri, İleri gibi gazetelerde de eleştiriler yazmıştır. Hisar, Cumhuriyet döneminde de Milliyet, Türk Yurdu gibi çeşitli gazete ve dergilerde yazmayı sürdürmüş, yazarlar arasında şair ve özellikle eleştirmeci olarak tanınmıştır. Hisar, Varlık dergisinde mensur şiirler, yazın üzerinde denemeler, eski yazarlar ve geçmiş dönem hayatını anlatan anılar yayımlanmıştır (1933-1943). Bir tür hazırlık dönemi sayılabilecek bu yıllardan sonra Abdülhak Şinasi Hisar 1941 yılından itibaren kendi yolunu bulmuş, özgün yapıtlarını peşpeşe vermeye başlamıştır. Hisar, Fahim Bey ve Biz romanıyla CHP Hikâye ve Roman Armağanı'nda üçüncülük almıştır (1942).

Yapıtları
Roman:
* Fahim Bey ve Biz (1941)
* Çamlıca'daki Eniştemiz (1944)
* Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği (1952),

Anlatı:
* Boğaziçi Mehtapları (1943)
* Boğaziçi Yalıları (1954)
* Geçmiş Zaman Köşkleri (1956),

Öteki Yapıtları:
* Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde (1955-Seçilmiş mısra ve beyit antolojisi)
* Geçmiş Zaman Fıkraları (1958)
* İstanbul ve Pierre Loti (1958)
* Yahya Kemal'e Veda (1959)
* Ahmet Haşim, Şiiri ve Hayatı (1963).

Abdullah Yüce

04 Aralık 1920 yılında İstanbul Eyüp Sultan'da doğdu. Annesi Sultan Hanım, babası Hafız İsa Efendi'dir. Çocukluğu meşakkat ve fakirlik içinde Eyüp Sultan'da geçti. Reşadiye 36. ve 37. ilkokullarında okudu. Tahsilini ortaokuldan terk etmek mecburiyetinde kaldı. 18 yaşında sanat hayatına başladı. 1942 yılında askere gitti 4 yıl askerlik yaptı. İlk mûsıkî çalışmalarını Ali Rıza Bey'le yaptı. Bu yıllarda ilk şarkısı olan "Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Istırab"ı besteledi. 1946 yılında Fındıklı Salı Pazarı'nda sahne hayatına atıldı. Daha sonra 1949 yılında ilk plak çalışmasını yaptı. 50'ye yakın taş plak doldurdu. Sanat hayatı boyunca, Sadettin KAYNAK, Selahattin PINAR, Kemanî Hacı Maksut, Kadri ŞENÇALAR, İsmail ŞENÇALAR hocası udî Edip ERTEN ve Ali Rıza Bey gibi üstatlardan feyiz aldı. 3 arkadaş, "Kara Sevda" ve "Hicran Yarası" gibi çeşitli sinema film çalışmaları yaptı. Evli ve 2 çocuk babası olan Abdullah YÜCE 1995 yılının Aralık ayında vefat etti.

Abdullah Yüce, bütünüyle Kasımpaşa'daki gramofonlu bir halk meyhanesi dekorunda geçen bu Lütfi Akad filminin yanı sıra, Memduh Ün'ün Üç Arkadaş'ından, Metin Erksan'ın Hicran Yarası'ndan gelip geçti, 50'lerde ve 60'larda yalnız plak firmalarının ve tanınmış alaturka gazinoların değil, Yeşilçam'ın da aranan yıldızlarından oldu. 90'larda TV dizisi Süper Baba'da oynadığı Rasim Baba rolü, unutulmadığının ispatıydı. Fitili, 28 yaşındayken yaptığı beste ateşlemişti:

Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap
Zavallı kalbim ne kadar harap
Nasibim olsun bir yudum şarap
Sun da içeyim yârin elinden

Emekliliğinden sonra Yeniköy sırtlarındaki evinin etrafını, Zeki Müren'den Bülent Ersoy'a kadar herkesin yorumladığı bu şarkısının notalarıyla süslü bir demir parmaklıkla çevirdi. Diğer ünlü bestesi Ölürsem kabrime gelme, İbrahim Tatlıses ve Aynur başta olmak üzere pek çok sanatçı tarafından seslendirildi. Abdullah Yüce, sanat müziğinden arabeske dönen kavşağın önemli simalarından biridir. Ferdi Tayfur bütün Türkiye'ye, Ampul İbo, Beyoğlu Nevizade'ye ondan bir nefes taşımıştır. Bugün korsan kayıtları internette fırtınalar koparan Arap Şükrü, onun bıraktığı izlerin soluk bir karikatürüdür.

Abdurrahim Karakoç

7 Nisan 1932 tarihinde Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü (Cela) köyünde dünyaya geldi. Küçük yaşlarda şiire merak sardı. Bu, aileden gelme bir merak diyebiliriz. Çünkü dedesi, babası ve kardeşleri de şairdirler.

İlk yazdığı şiirleri 2 kitap oIacak hacimde iken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 'Hasan'a Mektuplar' ismi altında 1964 yılında 10.000 adet bastırdı. FEDAİ yayınları arasında çıkan bu eser kısa zamanda tükendi ve 2. baskısını yine 10.000 adet bastırdı. 1958 yılında buIunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete girdi.1981 yılı Mart ayında emekli oldu. 

Serdengeçti, Töre-Devlet, Ocak, Yeni Düşünce, Yenisey,Alperen yayınları oIarak şimdiye kadar 12 şiir kitabı, bir tane de makalelerinden derlenen nesir kitabı çıktı. 1985 yılından sonra gazetecilik yaptı. Bir ara politikaya girdi ve ayrıldı. Niçin girip, niçin ayrıldığını bir röportajda şöyle cevaplandırdı: 'Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım'. 30 yılı aşkın bir zaman içinde kitapları baskı üstüne baskı yenilemektedir. Bilhassa 'Vur Emri' adlı kitap günümüz şairlerinin hiç birisine nasip olmayan kabulü görmüştür. 7 Haziran 2012 tarihinde Hakk'a yürüdü.

Kendi dilinden kendi tarifi...

'Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 7 Nisan 1932 tarihinde dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, 'Özlenecek neresi var? ' diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıstım. Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler.

Bana gelince: Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, 'bilimsel' cüppeliler, entellektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular. En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse...' 

Eserleri
Hasan'a Mektuplar (1965) 
El Kulakta (1969) 
Vur Emri (1973) 
Kan Yazısı (1978) 
Suları Islatamadım (1983) 
Beşinci Mevsim (1985) 
Dosta Doğru(1994) 
Akıl Karaya Vurdu (1994) 
Yasaklı Rüyalar (2000) 
Gökçekimi (2000) 
Gerdanlık-I (2000) 
Gerdanlık-II (2002) 
Gerdanlık-III (2005) 
Parmak İzi (2002) 
Düşünce Yazıları, Çobandan Mektuplar(Deneme)

Abdurrahman Çaycı

1927 yılında Ahlat?da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kastamonu, lise öğrenimini Kayseri?de tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü?nden mezun oldu. İsviçre?nin Neuchatel Üniversitesi?nde “La Question Tunisienne et La Politique Ottomane” konulu tezi ile doktorasını tamamladı. 1968?de Doçent, 1975?de de Profesör unvanını aldı.

Kayseri Lisesi Müdür Yardımcısı olarak görev yaptıktan sonra İsviçre Bölgesi Kültür Ataşe ve Müfettiş Yardımcılığı, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Kurucu Başkanlığı, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü Başkanlığı Erciyes Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kurucu Dekanı görevlerinde bulunmuştur. TRT Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan Yardımcılığı da yapan Prof. Dr. Abdurrahman ÇAYCI, Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitisü Müdürü iken emekliye ayrıldı. 1983-2001 yılları arasında Atatürk Araştırma Merkezi Bilim Kurulu Üyeliği yapmıştır.

Prof. Dr. Abdurrahman ÇAYCI?nın “La Question Tunisienne et La Politique Ottomane” ve “Büyük Sahra?da Türk-Fransız Rekabeti” isimli eserleri Arapça?ya tercüme edilmiştir. “Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Milli Bağımsızlık ve Çağdaşlaşma Önderi, Hayatı ve Eseri” ile “Türk-Ermeni İlişkilerinde Gerçekler” başlıklı eserleri Atatürk Araştırma Merkezince yayınlanmıştır. Adı geçenin Atatürk, Milli Mücadele, Çağdaşlaşma ve Kuzey Afrika Türk Tarihi ile ilgili yayınlanmış birçok makalesi bulunmaktadır.

Abdurrahman Kasapoğlu

Hayat Hikayesi

Abdurrahman Kasapoğlu
1966 yılında Samsun'un Terme ilçesinde doğdu.
1990'da Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu.
1995 yılında İnönü Üniv. Darende İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalı Araştırma Görevliliğine atandı.
1996'da doktorasını tamamladı.
1997 yılından bu yana aynı fakültede öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Makaleleri:
Kuran’da İman Psikolojisi Yalnızkurt Yayınları, İstanbul, 1997
Kuran’da İnsan Psikolojisi Yalnızkurt Yayınları, İstanbul, 1997.
Kuran’da İbadet Psikolojisi İzci Yayınları, İstanbul, 1997
Kur'an-ı Kerim ve İletişim Nursan Yayınları, İstanbul, 2000
Haset Yeni Dünya Dergisi, sayı: Şubat / Mart, 2001
Kuran’da İnsan Nursan Yayınları, İstanbul, 2002
Psikolojik Kur'an Terimleri Atlası I-V Tıpkı Basım, Malatya, 2003
Kuran’a Göre Vicdanın Kaynağı ve İşlevleri Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı: 18 s. 131–162, 2003
Kuran’da İhtiyarlık Çağının Değerlendirilişi, Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 7, sayfa: 213–232, 2003
Bir Dini Tecrübenin İfade Simgesi: Rükû Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 9, s. 255–279, 2003
Ensest Tabusu ve Egzogami Kuralının Kuran’daki Yansımaları Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 1, sayfa: 5–15, 2003
Kuran’ın İffet Anlayışı -Batılı Cinsel Ahlâk Anlayışlarıyla Bir Mukayese- Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 4, sayfa: 5–25, 2003
Kuran’ın Amaçları Açısından Tatma Duyusuna Bir Bakış EKEV Akademi Dergisi, sayı: 18, s. 89–104, 2004
Doğal Dinî Kabiliyet Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 10, s. 143–155, 2004
Allah'ın Bal Arısına Vahyi -Bal Arısında İçgüdüsel Davranışlar- Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 11, s. 229–241, 2004
Şüphe İnkâr İlişkisi Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 1 s. 57–116, 2004
Kuran’da Evlilik Terapisi -Günümüz Psikolojisinin Verileri ve Uygulamalarıyla Bir Mukayese- Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 2, s. 37–74, 2004
Kuran’da İki Zıt Karakter: Şuhh (Bencillik) ve Îsâr (Özgecilik) Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı: 21, s. 125–147, 2004
Bir Karakter Bozukluğu ve Zihinsel Yetersizlik Olarak Sefihlik Tabula Rasa-Felsefe&Teoloji, sayı: 12, 2004, s. 90–104.
Kuran’da Eşler Arası İlişki Hakkında Önemli Bir Kavram: Sükûn -Eşler Arasında Cinsel ve Duygusal Eğilim- Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 4, 2004,
Kuran’da Kıssa Terapisi -Hz. Peygamber'in Kıssalardan Terapi Amaçlı Yardım Alması- Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 2, 2004, s. 69–80.
Kuran’ın Amaçları Açısından Uyku Hakkında Bir Değerlendirme Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 4, 2004, s. 45–77.
Kuran’da Koşullandırma Yoluyla Öğrenme -Hayvanların Koşullandırılması- Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 3, 2005, s. 57–71.
İnsanın Çaresizliği ve Fıtratın Uyanışı Kelâm Araştırmaları Dergisi, sayı: 1, 2005, s. 61–90.
Kuran’da Kardeş Kıskançlığı ve Eğitimi -Kabil ile Habil ve Hz. Yusuf ile Kardeşleri Örneği- Fikir Dünyası: Düşünce Dergisi, sayı: 3, 2005, s. 174–198.
Psiko-Sosyal ve Metafizik Açıdan Kumar Tabula Rasa: felsefe-teoloji, sayı: 13, 2005, s. 187–204.
Dinsel Şüphe Kelâm Araştırmaları Dergisi, sayı: 2, 2005, s. 65–82.
Bir Dinî Tecrübe Olarak Kuran’da Huşu Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 15, 2005, s. 177–190.
Yasak Yiyecekler Dinde Ne Anlama Geliyor? —Kuran’ın Öğretileriyle Diğer Dinsel Uygulamalar Arasında Bir Mukayese- EKEV Akademi Dergisi, sayı: 24, 2005, s. 135–154.
Bir Dinî Tecrübe ve Sembol Olarak Kıbleye Yönelme Diyanet İlmi Dergi, sayı: 4, 2005, s. 29–48.
Kuran’a Göre Umutsuzluk İnkâr İlişkisi Tabula Rasa: Felsefe-Teoloji, sayı: 14, 2005, s. 129–149.
Kuran’a Göre Çocuklar Arasında Cinsiyet Ayrımcılığı -Kız Çocuklarına Karşı Tutumlar- Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 10-1, 2005, s. 75-96.
Kuran’da Terapötik Boşanma Bilimname Düşünce Platformu, sayı: 9, 2005, s. 75–87.
Abdestin Sembol ve Dinî Tecrübe Boyutu Diyanet İlmi Dergi, sayı: 4, 2006, s. 93–108.
Atatürk'ün Kur'an Kültürü İlgi Yayınları, İstanbul, 2006.
Yusuf ve Züleyha Açısından Kuran’da "Nefs-i Emmâre" Kavramı -Freud'un "İd" Kavramıyla Bir Mukayese- Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 17, 2006, s.
İnkâr ve Acelecilik Karakteri Kelâm Araştırmaları, sayı: 1, 2006, s. 91–112
Empati ve Sempati Olgusuna Vurgu Yapan Bazı Ayetler Bilimname: Düşünce Platformu, 2006, sayı: 10, s. 33–61.
Kuran’da Alaycı İnsan Karakteri Fikir Dünyası Düşünce Dergisi, sayı: 4, 2006, s. 187–225.
İletişimde Kaynağın Güvenilirliği -İlâhî Mesajın Kaynağı Konumundaki Peygamberlerde Güvenilirlik Esası- Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 7, 2006, s. 125–147
Kuran’da Hayvan Davranışlarına Benzetilen İnsan Karakterleri Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 11–1, 2006, s. 47–75.
Carl Gustav Jung'un Kehf Suresi Tefsiri Mengüceli Yayınları, Malatya, 2006.
Kuran’da Tağyir Olgusu -Bireysel ve Toplumsal Değişme- EKEV Akademi Dergisi, sayı: 27, 2006, s. 51–64.
Kuran’da "Üsve-i Hasene" Kavramı -Model Alma Yoluyla Öğrenme- Diyanet İlmi Dergi, sayı: 3, 2006, s. 33–48.
Kuran’da "İftira" -Sebepleri Sonuçları ve Eğitimi- Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 115–15, s. 231–253, 2006
Gelişim Psikolojisi Açısından Kuran’da "Bulûğ" Olgusu Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: X/2, 2006, s. 275–298.
Kuran’da "Gıybet" Olgusu -Bir Davranım Bozukluğu Olarak Dedikodu ve Korunma Yolları- Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 11/2, 2006, s. 51–70.
Kuran’da Anne Çocuk İlişkisi -Çocuğun Doğumdan Sonraki İlk Gelişim Evresi- EKEV Akademi Dergisi, sayı: 30, 2007, s. 85–102.
Kuran’da Oruç Psikolojisi Diyanet İlmî Dergi, sayı: 1, 2007, s. 51–76.
Kuran’a Göre Cimrilik -Sebepleri Zararları ve Eğitimi- Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: XI/2, 2007, s. 329–364.
Kuran’a Göre Korunmaya Muhtaç Çocuklar Fikir Dünyası Düşünce Dergisi, sayı: 5, 2007, s. 171–203.
Namazda Kur'an Kıraati -Dinî Tecrübe Açısından Bir Yaklaşım- İslâmî İlimler Dergisi, sayı, 3, 2007,
Kuran’da Ümit-İman İlişkisi Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 18, 2007, s. 155–176.
Kuran’da Psikolojik Savaş EKEV Akademi Dergisi, sayı: 33, 2007, s. 95–106.
Kuran’da Affetme Olgusu -İnsanların Birbirlerini Affetmeleri- Diyanet İlmî Dergi, sayı: 4, 2007, s. 7–30.
İslâm'a Göre Evlilikte Eşler Arasında Uyum Sorunu -İnanç ve Ahlâk Uyumu- Bilimname Düşünce Platformu, sayı: 12, 2007, s. 137–161.
Kuran’a Göre Ailenin Din Eğitimi Görevi -İman ve İbadet Eğitimi- Diyanet İlmî Dergi, sayı: 2, 2008, s. 7–26.
Hz. Musa Kıssasında Korku Fenomeni Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 1, 2008, s. 101–151.
Kur'an Açısından Fatalizm -İnkârcıların Bir Tutumu Olarak Kadercilik- Hikmet Yurdu Düşünce-Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, sayı: 1, 2008, s. 87–107.
Kişilik Eğitimi Açısından Hac İbadeti Diyanet İlmî Dergi, sayı: 1, 2008, s. 93–126.

Adnan Kurt

Mühendis. Arkadaşlarıyla Hayalet Gemi dergisini yayınladılar, altKitap.com elektronik yayınevini kurdular. Açık Radyo’da ‘Kum Kitabı’ ve ‘Bitek İnsan’ programlarını yaptılar. Bazıdönemlerde Koç Üniversitesi’nde sinirbilim için matematik dersleri veriyor. Arkadaşlarıyla Teknofil’de elektronlar, MakeLab’da nöronlar, LAL’da fotonlarla gönül eğlendiriyor.

Afet İnan

Öğretmen, tarihçi ve sosyoloji profesörü. Atatürk' ün manevi kızıdır. Cumhuriyetin ilk tarih profesörlerinden birisidir. Türk Tarih Kurumu'nun asbaşkanlığını yapmıştır. Türk Tarih Tezi’ni ortaya koyan tarihçiler arasında yer alır. Afet İnan, 30 Ekim 1908 tarihinde Selanik’in Doyran ( Doirani) kasabasında doğmuştur. Babası orman memuru İsmail Hakkı Uzmay Şumnu, annesi Doyran Müderrisi Emrullah Efendi’nin torunu olan Şehdane Hanım’dır. Ailesi Balkan Savaşları’ndan sonra Anadolu'ya taşındı. Babası Anadolunun bir çok yerlerinde orman memuru, müfettişi ve müdürü olarak çalışmış ve daha sonra Bolu Milletvekilliğine seçilmiştir.

(Babasının görevi nedeniyle) sürekli tayinler sebebiyle yer değiştirdiğinden, ilk öğrenimini Adapazarı, Ankara, Mihallıççık (Eskişehir) ve Biga'da yapmıştır. 1920'de altı yıllık ilkokul diplomasını aldı. Bursa' da okuduğu Kız Öğretmen okulundan 1925 te mezun olmuş; İzmir'de Redd-i İlhak İlkokulu'nda göreve başlamıştır. İzmir'de öğretmenlik yaparken Atatürk ile tanışma fırsatı bulunca; Mustafa Kemal Atatürk tarafından Fransızca öğrenmesi için İsviçre'nin Lozan şehrine gönderilmiştir.

Afet Hanım, 1925 yılında Redd-i İlhak İlkokulu'nda yeni göreve başladığı sırada bir çay ziyaretinde cumhurbaşkanı Atatürk ile tanışma fırsatı buldu. Annesinin ailesinin Selanik'in Doyran kasabasından olması nedeniyle cumhurbaşkanının ilgisini çekti ve Atatürk ertesi gün ailesiyle tanıştı. Gazi Paşa'ya öğrenimini sürdürmek ve yabancı dil öğrenmek istediğini açıklamış olan Afet Hanım, kısa bir süre sonra Ankara'ya atandı. Bakanlığın izniyle İsviçre'nin Lozan şehrine Fransızca öğrenmek için gönderildi

1927 de döndükten sonra bir süre İstanbul Fransız Kız lisesine (Nötre dame de Sion) devam edip öğrenim gördü. 1929 da ortaöğrenim tarih öğretmeni olmak için sınava girmiş, kazanmıştır. Ve Ankara Musiki Muallim mektebinde Tarih ve Yurtbilgisi derslerini okutmak üzere göreve başlamıştır. 1933 ten sonra da Ankara Kız lisesinde görevlendirilir.

Afet İnan, yabancı okullarda okuduğu tarih kitaplarında Türk milleti için kullanılan, barbar ve ikinci derecede ırk deyimleri millî hislerini rencide ettiği için öğretmenlerine itirazda bulunmuştur. Bu kitabı Atatürk'e gösterdiği vakit üzerinde ilgi ile durulmuş ve bu konularda çalışmak üzere tarihçileri bir araya toplayarak vazifeler verilmişti.

Atatürk'ün isteği üzerine 3 Nisan 1930'da Türk Ocağı'nda Türk kadınlarının seçim haklarına ilişkin bir konferans verdi. Bu konferans, Afet İnan'ın verdiği ilk konferanstı. Bu konferans için zamanın en ünlü hatibi Hamdullah Suphi Bey'den dersler alan Afet Hanım'ın giyeceği elbiseyi bizzat Mustafa Kemal ATATÜRK çizmiş ve gömleği için kendi pırlanta kol düğmelerini hediye etmişti.

Afet İnan, 1930 yılında Türk Ocakları Kurultayında Aksaray delegesi olarak tarih üzerinde çalışanlara önem verilmesini teklif etti. Bundan sonra "Türk Tarih ve medeniyetini ilmî bir surette tetkik ve tetebbu eylemek üzere" Türk Tarih heyeti teşkil edilmiş ve orada vazife almıştır. 15 Nisan 1931 de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ve 1935 te de Türk Tarih Kurumu adını alan bu teşekkülün. Bir numaralı kurucu üyesi olarak çalışmalara katılmış ve yayınlarda bulunmuştur.

1935 yılında Ankara'da kurulması öngörülen Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Afet înan'a da öğretim görevi verilmesi teklif edilince kendisi yüksek öğrenimini ve doktorasını yapmadan bunu kabul edemiyeceğini bildirmiştir. Bundan sonra Cenevre Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik bilimler fakültesinin yakın çağ ve Modern tarih bölümüne kaydolarak öğrenimine devam etmiştir. Lisans tezi olarak "Türk Osmanlı devrinin ekonomik tarihi" ni sunduktan sonra, bütün derslerin sınavlarını geçmiş ve Temmuz 1938 de mezun olmuştur. Doktora için diğer sınavları da geçerek tez savunmasını yapmış ve Temmuz 1939 da Sosyoloji doktoru unvanını almıştır. 1942 de doçentlik sınavını geçerek bu unvanı ile derslerine devam etmiştir. 1950 de sınavı vererek Profesör olmuştur.

Yurda döndükten sonra Kız lisesindeki derslerine devam etmekle beraber, Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesinde Doçent vekili olarak atanmıştır.

1950 den sonraki ders yıllarında Ankara Fen Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Ankara Harp okulunda Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi konularında dersler vermiştir.

Tarih ve sosyoloji çalışmaları yanında Atatürk’e ilişkin araştırmalar da yapan İnan, bunları kitap olarak yayınladı.

1961-1962 yıllarında İngiltere'de incelemeler yaptı. 1955-1979 arasında da UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nda Türk Tarih Kurumu’nu temsil etti. Ankara Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrim Tarihi kürsüsü başkanlığını yaptı, 1977 yılında bu görevde iken kendi isteğiyle emekli oldu.

Üyesi olduğu Uluslararası kuruluşların da dış memleketlerdeki toplantılarında özellikle Türk medeniyet tarihi ve Türk kadın hakları üzerinde tebliğler vermiştir. Türk medeniyetine ve Türk Cumhuriyetine ait kitapları yabancı dillerde yayınlanmıştır. Türk kadın hakları üzerindeki kitabı UNESCO tarafından Fransızca ve İngilizce (1962) olarak yayınlandıktan sonra "Courrier" dergisinde dokuz dile çevrilmiştir.

Atatürk vasiyetnamesinde Afet İnan için; "yaşadığı müddetçe şimdilik (şimdiki halde) ayda 800 lira verilecektir" diye vasiyette bulunmuştur.

1940 yılında kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olan Rıfat İnan ile evlendi. Afet İnan 8 Haziran 1985 günü 76 yaşında Ankara`da yaşamını kaybetti. Arı adında bir kızı, Demir adında bir oğlu vardır.

Eserlerinden Bazıları :
Türk Tarihinin Ana Hatları (1930)
Mimar Sinan (1937)
Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi (1947)
Atatürk'ten Hatıralar (1950)
"Eski Mısır Tarihi ve Medeniyeti (1956)
Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (1958)
Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri (1964)
Medeni Bilgiler ve M.Kemal Atatürk'ün El Yazıları (1968)
Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (1972)
İzmir İktisat Kongresi, 1923 (1982)
Mustafa Kemal Atatürk'ün Karlsbad Hatıraları

Kurucusu ve Üyesi Olduğu Dernekler:
Türkiye'deki Dernekler:
Türk Tarih Kurumu (kurucu ve yönetici)
Çocuk Haklarını Koruma Derneği (kurucu)
Türk Kadının Sosyal Hayatı Tetkik Kurumu
Milli Kütüphane’ye Yardım Derneği

Yurtdışındaki Dernekler :
Cenevre Tarih ve Arkeoloji Topluluğu (Cenevre, 1936)
Uluslararası Antropoloji Enstitüsü (Paris, 1937)
Uluslararası Kadınlar Birliği (Kopenhag)
Avrupa Kültürü Cemiyeti (Venedik, 1957)

Afşar Timuçin

1939'da Manisa’nın Akhisar ilçesinde dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenim görürken 1967'de Kanada’ya gitti. Montreal üniversitesinin felsefe bölümünden mezun oldu.

Yurda dönüşünde Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Fransızca okutmanlığına başladı. Aynı üniversite de doktorasını verdi. 1992’de profesörlüğe yükseldi. İstanbul’da Kavram Yayınları'nın ve üç aylık Felsefe Dergisinin (ilk sayı Ekim-Aralık 1977) sahip ve yönetmenliğini yaptı.

Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda öğretim üyesi. Yazı alanında adını 1956'da Vatan gazetesinde yayınlanan "Heykel" adlı öyküsüyle duyurdu. Şiirleri ve yazıları Yelken, Ataç, Papirüs, Yeni Edebiyat, Varlık, Soyut, Yeni Ufuklar, Milliyet Sanat, Yazko Edebiyat gibi dergilerde yayınlandı.

Toplumcu dünya görüşüne bağlı, öz ve biçim bakımından bütünleşmiş bir şiir anlayışı geliştirmeye çalıştı. "Tahir ile Zühre", "Leyla ile Mecnun", "Ferhat ile Şirin", "Arzu ile Kamber", "Güllü ile Hamza" isimli halk öykülerini destan biçiminde yeniden yazarak 1969'da "Destanlar" ismiyle kitaplaştırdı. Felsefeyle ilgili kitaplarının yanısıra öykü ve deneme kitapları da yayınladı.

ESERLERİ
ŞİİR:
Çöl (1968) 
Destanlar (1969) 
Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz (1974) 
Savaşçı Türküleri (1980) 
Ey Benim Güzel Sevdalım (1984) 
Bu Sevda Böyle Gider (1992) 
Akşam Türküleri (1996)

ANTOLOJİ:
Wietnam Şiiri (A. Kadir ile birlikte, 1984) 
Filistin Şiiri (1974-1983) 
Portekiz Sömürgeleri Şiiri (1975)

ROMAN:
Yarına Başlamak (1975, 1977) 
Gece Gelen Eski Dost (1980, 1983) 
Kıyılar Durunca (1983)

ÖYKÜ:
Denizli Pencere (1981) 
Neden Bazı Akşamlar (1985)

FELSEFE-ARAŞTIRMA:
Aristoteles Felsefesi (1976) 
Descartes Felsefesine Giriş (1980) 
Niçin Yapısalcılık Değil (1984) 
Gerçekçi Düşüncenin Kaynakları (1984) 
Gerçekçi Düşüncenin Gelişimi (1986) 
Estetik (1987)